Tekirdağ Limanı ve Sahil Yolu

Bir Tekirdağ Gezisi


Geçtiğimiz Cumartesi günü Tekirdağ’a asker ziyaretine gittik. Hazır gitmişken de hem askerimizi gezdirmek hem de kendimi yeni yerler görmek için ailece Tekirdağ’ı keşfetmek istedik. Tekirdağ gördüğüm kadarı ile keyifli bir şehir. Sakin, huzurlu ve temiz. Soğuğu seven biri olarak ise Tekirdağ’ın havası beni ayrıca mutlu etti. Tekirdağ çok büyük bir şehir değil, yine de yapılacak bir sürü şey var. Bizim vaktimiz yettiği kadar gittiğimiz, gördüğümüz yerleri aşağıda anlatıyorum. Vaktiniz olursa Tekirdağ’a uğrayın derim.

Tekirdağ - Liman Çay Bahçesi

Liman Çay Bahçesi Manzarası

Öncelikle Tekirdağ’ın merkezinde biraz vakit geçirmekte kesinlikle fayda var. Otellerin, polis evinin, ordu evinin ve öğretmen evinin de yan yana dizildiği sahil tarafı ise ilk başlanacak yer. Aslında Tekirdağ’ın bu bölgesi küçük bir sahil kasabasını andırıyor, belki de bu yüzden ben çok keyif aldım. Sahil şeridi üzerinden çok geniş yürüme yolları, cafeler, kahvehaneler, çay bahçeleri, restoranlar var. Sabahın erken saatlerinde kahvaltı sonrasında gidilebilecek en güzel yer limandaki “Liman çay bahçesi”. Renkli minderlerin yerleştirildiği plastik sandalyeler, renkli masa örtüleri ile aslında tam bir kasaba kahvesi. En güzel yanı da manzarası. Limanın yanında, tekneler, kayıklar, alabildiğine deniz görüntüsü ve tertemiz hava. Çayı da kahvesi de güzel. Zaten sadece gidip orada birazcık oturmak bile, en güzel çaydan kahveden daha çok keyif veriyor. Özellikle  de bizim gibi İstanbul keşmekeşinden yorulanlar için.

Liman çay bahçesi sonrasında ise en güzeli sahil kenarında uzun bir yürüyüş yapmak.  Karnınız acıkınca ise Tekirdağ’ın meşhur köftesini yemek için limandaki Özcanlar Köfteye gidebilirsiniz.  Burası epey meşhur, köftesini beğenen de çok, fakat bizim tercihimiz farklı bir yerden yana: İki kardeşler Kasap ve Mangal. Liman’dan İstanbul yoluna doğru giderken karşı tarafta solda kalıyor. Burası aslında bir kasap ama içeride oturup yemek yiyebiliyorsunuz. Menüde sadece et var, bir de salata ve tatlı. Herkes farklı sipariş verince farklı birkaç et çeşidini deneme şansını elde ettik: T-bone steak, kuzu şiş, tavuk şiş, dana antrikot. Benim favorim kesinlikle açık ara farkla T-bone Steak oldu. Sevgili eşim de çok beğendi, ki o beğendi ise epey güzeldir (Kendisi güzel etten anlıyor.). Buraya gelmişken, manda yoğurdu ve patlıcan salatası da denemeye değer. Özellikle patlıcan salatası epey başarılı. Tatlıları denemeye fırsatımız olmadı ama lezzetli olduğu ile ilgili daha önce deneyenlerden teyit aldık.

Karnımızı doyurduktan sonra etrafı gezmeye karar verdik.  Biz daha önceden Tekirdağ’ın içinde gezdiğimizden dolayı, çevre köylere gitmeyi tercih ettik. Siz eğer giderseniz, Tekirdağ’ın içerisinde gezmelisiniz. Hafta sonu biraz kalabalık oluyor ama ben caddeleri çok sevdim. Sağda solda küçük dükkanlar, yerel restoranlar ile bana çok samimi geldi.

Çevre köylerden ise 3 yere gittik: Karacakılavuz, Husunlu ve Kumbağ. Kumbağ’a bir öncesi Tekirdağ ziyaretimizde gitmiştik. Küçük, keyifli bir köy, tatil köyleri de var. Biz gittiğimizde kimsecikler yoktu, çay bahçeleri ve restoranlar açık değildi, biz de sahilde bir yürüyüş yapıp geri dönmüştük.

Bu seferki Tekirdağ ziyaretimizde gittiğimiz yerlerden biri olan Karacakılavuz Köyü’nün özelliği Bulgaristan göçmenleri tarafından buraya yerleşilmiş ve bir rivayete göre göçmenlere köylerini kuracakları yeri bir karacanın göstermiş olması. Bu sebeple de adı Karacakılavuz olmuş. Bu köyü meşhur eden bir diğer özellik ise el yapımı dokumalar. Karacakılavuz dokuması olarak da biliniyor. Köye gittiğiniz zaman el işlerini yapanların başında duran öğretmeni bulmanız gerekiyor. Zaten kasaba da kime sorsanız yardımcı oluyor. Bizim şansımıza öğretmen hanım  çalışıyordu, o yüzden yerine eşi geldi. Önce bizi belediye binası içerisindeki dokuma atölyelerini gezdirdi, daha sonrasında ise sergi odasına götürdü. Her şey o kadar güzel gözüküyorduki hepsini almak istedik. Daha çok kilim ve heybe çalışılmış. Her biri el yapımı ve her biri farklı motiflerle çok şıktı. Ben kendime  günlük olarakta kullanabileceğim Fatma Hanım’ın el emeği göz nuru bir heybe aldım. Bir de yine el yapımı iğne oyası çok şık bir kolye seçtim. Gezimize daha sonra bu dokumaları yapan kadınlardan ikisi de katıldı. Biraz da onlarla sohbet ettik.  Eskiden kalma dokumaları da gösterdiler, onlar ayrı bir güzeldi gerçekten ama satılık olmadıklarını öğrendik. Dokuma gezisi ardından ise kılavuzumuz bizi yerel bir restorana götürdü ve kendilerine özgü peynir tatlısından ikram etti. Mekanın adı  Bahar Et Lokantası. Mutlaka gidin ve peynir tatlısından yiyin derim. Hepimiz önce tok olduğumuz için yemek istemesekte, bir kaşık aldıktan sonra kendimizi durduramadık. Normalde peynir tatlısı sevmeme rağmen, bu yerel tarif ile hazırlanan peynir tatlısını pek beğendim. Kıvamı ve tadı farklı idi ve şekerinin az olması da benim tercih sebebim oldu. Gerçekten eğer yolunuz Tekirdağ’a düşer ve yakınlarınıza peynir tatlısı almak isterseniz adresiniz belli: Karacakılavuz köyü, Bahar Et Lokantası. Tatlılarımızı yedikten sonra ise ayrılık vakti geldi ve kılavuzumuz ile ayrılıp yolumuza devam ettik.

İkinci durağımız ise Husunlu köyü idi. Aslında burayı ziyaretteki amacımız aile köklerinin eskilerde nerede yaşadığını görmek ve mezalarını ziyaret etmekti. İstediğimizi yerine getirdik ve tekrar yola koyulduk. Husunlu köyünün de sakinliği ve doğası bana keyif verdi ama gidip sokaklarda dolaşmaktan başka yapacak birşey yok. Dilerseniz köy kahvesine oturup bir çay içebilirsiniz belki.

Bu kadar gezdikten sonra otelimize gelip biraz dinlendik, karnımız acıktığında ise yine sokaklara döküldük. Akşam yemeği için tercihimizi daha önce de gittiğimiz Güverte restoran’dan yana kullandık. Burası bir balıkçı, Tekirdağ Limanın en uç noktasında yer alıyor. Üst katı ailelere ayırmışlar. Gitmeden önce rezervasyon yaptırmakta fayda var. İki sefer gittiğimizde de epey kalabalıktı. Kalamarı bir şahane, mutlaka denenmeli. Onun dışında karides cızlama, ahtopot ızgara, hamsi ızgara, karides güveç, fener şiş bizim denediğimiz tatlar, hepsini de çok beğendik. Epey lezzetliydi. Sadece midye tavadan pek memnun kalmadık. Güverte’de bütün bu lezzetleri tadarken ve hazır Tekirdağ’da iken bir yeni rakı açtırmak gerekir tabi, ya da bizim tercih ettiğimiz gibi yerel Umurbey şaraplarından içebilirsiniz. Hatta şarapları beğenirseniz, ki içimi yumuşak, Zafer marketten de alabilirsiniz. Tekirdağ’a özgü Umurbey şarapları dışında Barbare markalı şarapları da aldık. Henüz deneme fırsatımız olmadı fakat satın alırken epey övdüler.

Tekirdağ’a gitmişken bir yeni rakı açtırabilirsiniz dedik, aynı zamanda Mey içki’nin fabrikası yanında bulunan mağazadan da rakı satın alabilirsiniz. Fiyatlar aynı ama yine de rakıyı yerinden almanın keyfi ayrı.

Gezimiz bir günlük ve kısa oldu ama yine de kısacık bir zamana bir sürü şey sığdırdık. Tekirdağ hafta sonları bir-iki gün kaçıp kafa dinlenecek bir yer bence, hem de İstanbul’a yakın.

O zaman iyi gezmeler :)

THY- Sky Life dergisinin Karacakılavuz Köyü hakkındaki yazısı için tıklayın.