Dedeağaç’ta bir hafta sonu


Son dönemde gezilerimizi Bağ Rotası sebebi ile Trakya’ya yoğunlaştırmıştık. Yine aynı yönde yola çıktık ama bu sefer biraz daha ileri gidip Yunanistan sınırı geçerek Dedeağaç’a gittik. Dedeağaç, Yunanca ismi ile Alexandroupoli, İpsala Sınır Kapısı’na en yakın şehirlerden biri. Yunan tarafına geçildikten sonra yalnızca 50 kilometre. Edirne Keşan’dan Dedeağaç’a yol yaklaşık 1 saat sürüyor. Sınırdaki işlemleri de saysanız bir buçuk saati bulur. Yani Keşan’dan Tekirdağ veya Edirne merkeze gitmek ile Dedeağaç’a gelmek yaklaşık olarak aynı. Bu sebeple Dedeağaç’ta akşam yemeği için bir restorana gittiğinizde Keşan’dan gelen aileleri görmek sizi şaşırtmamalı. Dedeağaç sokaklarında gezerken her tarafta Türkiye, özellikle 59, plakalı araçlar görüyorsunuz. Bizde eşimin yeni Yunanistan vizesini kullanıma açmak için yakın olması sebebi ile küçük bir Dedeağaç kaçamağı yaptık. Yedik, içtik, güzelce dinlendik ve şimdi sıra geldi tecrübelerimizi sizinle paylaşmaya.

Dedeağaç’a Nasıl Gidilir?

Biz Ulusoy’un günde iki kez gerçekleştirdiği seferlerden biri ile gittik. Otobüs hem giderken hemde dönerken yarım saat rötarlı hareket etti. Otobüs ile seyahat ederken araba kullanıp yorulmuyorsunuz ama özellikle gümrükteki bekleme süreleri insanı çıldırtacak seviyelere çıkabiliyor. Özel araçların 10-15 dakika da geçtiği gümrükten bizim otobüsün geçmesi en az 1/1,5 saat sürdü. Eğer Dedeağaç’a gitmeyi planlıyorsanız tavsiyem kendi aracınız ile gitmeniz. Henüz bunu tecrübe etmediğimiz için kesin bilgi olarak veremiyorum ama eğer ehliyetiniz yeni tip ise araç için yeşil sigorta yaptırmak sınırı arabanız geçmek için yeterli olacak. Ben rahat rahat oturarak gideyim, gümrükte de beklerim diyenler için Yunanistan seferleri yapan otobüs firmaları aşağıdaki gibi:

Otobüsler hakkında söylemek istediğim bir kaç şey daha var, sonra Dedeağaç’ta görülecek yerlerden bahsedeceğim. Bütün otobüs seferleri Esenler Otogarından kalkıyor. Kamil Koç’un Bursa çıkışlı seferleri de var. Alpar Turizm’in sitesine göz attığınızda Dedeağaç’a uğramıyor gibi gözüküyor ama Yunanistan seferleri olduğu için listeme ekledim. Her yıl sayısız kazalar yapmakla meşhur bir tur şirketi de Yunanistan seferleri yapıyor ama biz okurumuz kıymetli olduğu için adını burada anmıyoruz :)

Dedeağaç’ta görülecek yerler, yapılacak şeyler

Dedeağaç Deniz Feneri

Dedeağaç’ta görülecek yerler arasında ilk sırada deniz feneri geliyor.

Dedeğaç’ta yapılacak şeylerin başında sahil boyunca bir ileri bir geri yürüyüp yoruldukça bir yerlerde oturup yemek/içmek geliyor bence. Görülecek başlıca şeyler arasında yer alan deniz feneri de burada zaten. Eğer mevsim yazsa denize girmek yapılacak şeyler arasında üst sıralarda yer alıyor tabii ki. Dedeağaç’ın merkezinde, yürüdüğümüz kısımlarda, 2 farklı plaj gördük. Ama gitmeden önce yaptığım araştırmalarda Dedeağaç’a 10-15 kilometre kadar uzakta olan Makri kasabasındaki plajların daha popüler olduğunu görmüştüm. Bana sorsanız bunlardan başka yapılacak şey yok burada :) Yine de tur rehberlerine falan bakınca gezilecek 2-3 yer daha çıkıyor ortaya. Bunlardan biri Aziz Nikolaos (Agios Nikolaos) Kilisesi ve müzesi. Kilise ve müzenin önemi (mübadele sırasında) Enez’den gelen göçmenler tarafından buraya getirilen ikonalar ve diğer dini eserler. Bu ikonalar arasında ise en çok bilineni 13. yüzyıldan kalma Meryem Ana (Panagia Trifotissa) ikonası. Son olarak gezilip görülebilecek yerler, yapılacak şeyler arasında Semadirek (Samothraki) adasına yapılabilecek bir gezi sayılabilir. Adaya geçmek ile ilgilenirseniz zaman çizelgesi ve biletler için Saos Ferries sitesine bakabilirsiniz.

Dedeağaç’ta ne yenir? Dedeağaç’ta nerede yenilir?

Kremalı Yunan Böreği Tiropita

Kremalı Yunan Böreği Tiropita ve yanında tabii ki frappe

Yunan topraklarına ayak bastığım an (hatta daha gitmeye niyetlendiğimde) aklıma 3 şey gelir; deniz ürünleri, uzo ve frappe. Bu kez Balkanlarda olmamız sebebi ile listemize köfteyi de eklemiştik ama denemeye fırsatımız olmadı. Biz gidersek nerede yiyelim dediğinizi duyar gibiyim. Araştırmalarımız Köfteci Kanabidis diyor. Kasap kağıdı üzerine özensizce serilen leziz ve uygun fiyatlı bu köftelerden güzel bir öğlen yemeği olacaktır. Ulusoy’un yarım saat gecikeceğini bilsek kesinlikle oturup bizde yerdik. Köfteci Kanabidis, liman yolu üzerinde bulunan Hotel Erika’nın hemen yanındaki sokakta yer alıyor. Sokak baştan sona köfteci dolu. Eğer Kanabidis’i beğenmezseniz diğerlerini de deneyebilirsiniz. Biz otobüse yetişme telaşı içerisinde olduğumuzdan Kanabidis’in karşısındaki börekçiden kremalı tatlı börek (Yunan deyimiyle tiropita oluyor sanırım) aldık. Epeyce lezzetliydi. İsteyene peynirli, tuzlu versiyonu da var.

Kahve konusuna gelirsek. Yer bulamadığımız için oturamadığımız, limandaki N.O.A ile başlayalım. Yeri itibariyle denizin ortasında tek başına gibi bir hali var. Mekanların çoğunun boş olduğu bir saatte gittik ve hınca hınç doluydu. Bu sebeple geri dönmek zorunda kaldık. Her gün sabah 07:00 ile 01:00 arasında çalışıyor. Sanırım gündüz cafe/bar gece ise kulüp olarak hizmet veriyor. İkinci aşırı popüler kafe ise Soho. Dedeağaç’ın ana caddesi üzerinde bulunuyor. Otobüsümüz bizi tam bu kafenin karşısında indirmişti ve aynı noktadan aldı. Otobüsü beklerken bir şeyler içmek için oturduk. Popülaritesine bir anlam veremedim açıkçası. Ben en çok Nikiforou Caddesi üzerinde yer alan Utopia’dan keyif aldım sanırım. Liman caddesinde fenere doğru ilerledikçe her iki sokaktan biri yayalaştırılmış. Buralarda bizim atlamış olduğumuz farklı kafeler keşfedebilirsiniz. Keşfettiğiniz mekanları bizimle paylaşmayı unutmayın. Son olarak manzarası keyifli olan bir başka yer olan Argo’dan bahsetmek gerek. Hem kapalı hemde açık alanı olan denize nazır bir işletme. Bahçesinde oturup kahvelerimizi yudumlarken hem manzaranın tadını çıkarttık hemde güzelce güneşlendik.

En önemli konuyu sona bıraktık, yani deniz ürünlerini. Öğle yemeği için liman caddesi üzerinde yer alan Sarikas’ı tercih ettik. Diğer mekanlar 1-2 masa yapmışken burası ağzına kadar doluydu. Hatta güzel bir gün olmasına rağmen içeride yemek zorunda kaldık. Nedenini ise oturunca anladık. Mekan bir tabak kızartma balık, bir tabak karides/kalamar kızartması ve bir kocaman salatadan oluşan iki kişilik bir fiks menü için 15 € alıyor. Fiyat böyle olunca haliyle öğlen yemeği için en çok tercih edilen yerlerden biri olmuş.

Akşam yemeği için liman caddesinin fenere en uzak tarafında bulunan Gialos‘u tercih ettik. Bu noktada Dedeağaç’ta herkesin çok iyi derecede Türkçe konuştuğunu, mekanların hemen hepsinde Türkçe menüler olduğunu söylemek gerek. Gialos‘ta ise elimize İngilizce bir menü gelmişti, bende bizimle ilgilenen Niko’ya İngilizce sipariş vermeye kalkışmıştım ki eşimle aramızdaki konuşmayı duyan Niko, “Abi sen Türkçe söyle ben daha rahat anlıyorum” deyince film bende koptu.

Gerek öğlen gittiğimiz Sarikas’ta, gerekse Gialos’ta normal şartlarda bir Yunan restoranında beklediğim o lezzeti bulamadım. Bunlar kötüydü demiyorum, aksine Türkiye’de yiyebileceklerinize göre gayet iyilerdi ama Midilli‘de yediklerimiz ile karşılaştırınca vasatı geçemediler. Bir daha Dedeağaç’a gidecek olursak ya Nisiotiko‘yu veya eşimin çok beğendiği ve adının Mylos olarak okunacağını düşündüğümüz yeri deneyeceğiz.

Dedeağaç’tan ne alınır?

Marketten zeytinyağı, Yunan kahvesi ve Yunan üzümlerinden yapılma bir şişe şarap aldık. Arabayla gitseydik bir iki pakette beyaz peynir alırdık kesin ama otobüs yolculuğunda peynirin bozulabileceğini düşünerek vazgeçtik. Bu arada diğer her yerde olduğu gibi markette de çalışanların Türkçe konuşurken çok rahat olduğunu söyleyebilirim. Sanırım markette bizimle beraber alışveriş yapan herkeste Türk’tü. Bunun dışında eğer seviyorsanız bir marketten veya duty free mağazasından uzo almayı ihmal etmeyin derim. Bundan önceki gezilerimizde 20’lik şişelerden çeşit çeşit alıp deniyorduk ama bu kez 1 litrelik şişede Mini almayı tercih ettik.

İşte bir hafta sonunu Dedeağaç’ta o kafe senin bu kafe benim gezerek, bol bol yemek yiyerek geçirdik. Vaktiniz ve vizeniz varsa size de gitmenizi tavsiye ederim. Özellikle İstanbul’un keşmekeşinden sonra böyle bir yere gidince zaman durmuş gibi geliyor insana, saatler geçmiyor ve günler uzuyor. Buda insanı dinlendiriyor. Şimdiden keyifli geziler dilerim!