Uzun zamandır blog için bir yazı yazmam mümkün olmadı. Bazı dönemlerde öncelikler değişiyor ve tek bir şeye kanalize olmuş şekilde günlerimizi geçirmemiz gerekiyor. İşte böyle bir dönemden geçiyorum. Bu esnada yazı yazmayı ne kadar özlediğimi bende bugüne kadar fark etmemiştim. Aklıma binlerce cümle doluşmaya başlayınca anladım. Yazı yazmalıyım. Aklıma gelen bin bir düşünceye inat olarak da bugün ilk yurt dışı deneyimimi yaşadığım Polonya’dan bahsetmek istedim. Belki havanın yağmurlu oluşunun getirdiği romantik düşünceler, belki bir şarkı, veya belki fotoğraf bana Polonya’yı hatırlatan. Ne olursa olsun, üstünden ne kadar geçmiş olursa olsun, ilklerin yeri hep ayrı. 5 ay boyunca yaşadığım, tek başıma ayakta durmayı öğrendiğim, belki biraz da büyüdüğüm şehir Wroclaw ile ilgili daha önce yazdığım ama teknolojinin kurbanı olup kaybettiğim yazımın detaylarını yakalayamasam bile bir şeyler paylaşmak isterim.
Babam ikna etmese gideceğim yoktu aslında Polonya’ya. Ne yapacağım ki orada dedim. Soğuktur hem orası. Babamın “kendin seçip tatile bile gitmezsin belki, bu fırsatta git gör, orası 2. dünya savaşının en ağır yaşandığı yerlerden, tarihi derin.” demesi ile gitmeye karar verdim. Yanımda tanıdığım kişiler olacak olması da benim için olumlu bir nedendi.
Karlı bir İstanbul gününde yola çıkıp, aktarmalardan sonra vardığım Wroclaw şehrinin gece görüntüsü beni korkutmadı değil. Ne işim var burada dedim? Küçücük bir hava alanı, ıssız soğuk sokaklar, karanlık evler. Sonrasında geçen 5 mutlu ay. İşte belki de tam bu yüzden önyargılarımı yenmeyi öğrendim. Yeni ve eskinin bir arada olduğu, dünün ve bugünün iç içe yaşadığı bu şehir, insanları ve yemekleri ile buz gibi günleri bile keyiflendirebilir. Hem kışını hem de baharını yaşadığım Worclaw’ın her hali çok güzel.
Şehirde kaldığım süre boyunca özellikle çok sevdiğim bir kaç mekan vardı. Her seferinde memnun kaldığım, keyifle vakit geçirdiğim bu bir kaç yerin hala durum durmadığını maalesef bilemiyorum. Çoğunun ismini bile hatırlamıyorum, lehçe yazılmasıda bunun nedenlerinden biri :) Bununla beraber, eğer yolunuz bir gün Wroclaw’a ya da Polonya’da herhangi bir şehre düşer ise yapmadan dönmeyin diyebileceğim bir kaç şey var, ek olarak varlığını teyit ettiğim iki mekan var. Eğer giderseniz, benim için de gezin, yiyin, için.
Wroclaw’da yaşarken çok sevdiğim ve sürekli gittiğim ve neyseki adlarını hatırladığım, varlığına da emin olduğum iki mekan şunlar;
- Mleczarnia: Bir Sinagog’un içinde yer alan, eskiden yahudilerin süt ürünleri hazırlamak için kullandıkları bu mekana girer girmez, başka bir yüz yıla gitmiş gibi hissetmemek elde değil. Eskiden kalma danteller, kitaplar, fotoğraflar.. Belki de bu mekanı bu kadar sevmeme neden olan şeylerden biri bütün bu objelerin evde gibi hissettirmesiydi. Geleneksel Polonya yemekleri ve kahvaltıda sunmaya başladıklarını öğrendiğim bu mekana gidip, koca bir fincan çay ya da kahve yanında meşhur keklerinden yemeniz şart. Her kahve ya da çay ısmarladığımızda kalp şeklinde kocaman zencefilli kurabiye getirirlerdi, leziz :). Hala servis ediyorlardır umarım. Yazları bahçesinde de oturulabiliyor ama iç mekan bence her daim tercih edilesi. (http://mle.pl/choose/again). Fotoların kötülüğü için beni affedin, hard disk içinde bütün fotolarım gittiği için ancak facebook ve maillerden bulabildiklerim var. Başkasının fotoğrafını kullanmak istemediğim için kötü de olsa kendiminkileri ekledim :)
- Mleczarnia’nın ön girişi, biz hep arka taraftan Sinagog’un içinden geçmeyi tercih ederdik.
- Mleczarnia’nın karmaşık barı ama bir o kadar otantik bence :)
- Otantik, tarihi ve romantik..
- Mleczarnia’da kadınlar gününde çekmiştim bu fotoğrafı.. 8 Mart 2008
- Kadınlar gününde Wroclaw’daysam, o zaman Mleczarnia!
- Spiz: Wroclaw’da nerdeyse iki günde bir gittiğim, biraları ile meşhur mekan. Biraları kendileri mekanın içinde yapıyorlar, içeri girip izleyebilirsiniz. İçerisi çok havalı ama bence en keyifli yeri bahçesi. Benim favorim %11 alkol oranı ile ballı bira:). Ballı diye hemen burun kıvırmayın, tatlı bir bira değil, sadece bal aroması var ve enfes bir tat bence. Buraya ait tek bir düzgün fotoğraf bulabildim, oda kendi fotoğrafım. Bahar mevsiminde sıkılmadan uzun uzun vakit geçirilebilecek en iyi yerlerden biri burası. Biranın yanında alabileceğiniz, özel atıştırmalıkları ise enfes, domuz eti ve yağının karışımından yapılıyor ve ekşi mayalı ekmek arasında servis ediliyor. Çekinmeyin deneyin, nefis:) http://spiz.pl/wroclaw/
Hatırladığım mekanlar bunlar, bunun dışında Wroclaw’a gittiyseniz yapmanız gereken şeyleri de sıralarsam bence bu yazı tamamdır. Eğer yakın bir zamanda bu güzel şehre bir gezi düzenleyebilirsem, tüm detaylarını paylaşacağıma emin olabilirsiniz.
* Mutlaka meydanda boş boş dolanın, ortada bir yerlerde oturup etrafı seyredin. Nedense Wroclaw’da hayat bana çok yavaş akıyor gibi gelmişti, o yüzden her ufak detayın keyfini alarak etrafı izlemek çok huzur vericiydi.
* Bir markete girin ve kocaman sosis-sucuk reyonundan kendinize bir şeyler beğenin. Etin yoğun olarak tüketildiği Polonya’nın kielbasa diye adlandırdığı bu et ürünleri birbirinden lezzetli.
* Polonya’da lahana çok fazla kullanılan bir sebze, dolayısı ile her yerde karşınıza çıkabilir, deneyin. Polonya mutfağı epey lezzetli. Özellikle Paskalya döneminde ordaysanız geleneksel bir restorandan yer ayırın ve Polonya mutfağının keyfini çıkarın.
* Pierogi, mantıya benzeyen, mantar, et ya da lahana (tabiki) gibi içeriklerle yapılan bir yemek. Ufak restoranlarda sıklıkla servis ediliyor. Bir tanesine girin ve deneyin. Benim tercihim sebzeli olandı.
* Krokiet yani kroket. Yine mantar, et ya da sebzeli şekilde hazırlanan, marketlerde bile ısıtılmaya ya da kızartılmaya hazır bulunan bu yemek tam biralık.
* O zaman buradan Polonya biralarını denemeden dönmeyin kısmına bağlamam gerekir. Favorimiz Żywiec, sonra da Lech. Markete gittiğiniz zaman seçmek zor olabilir :)
* Peki ya vodka? Vodka ülkelerinden biri olan Polonya’ya gittiğinizde vodka içmeden dönmek olmaz. Wroclaw’da kaldığımız süre boyunca tek tercihimiz Żubrówka idi. Bu vodkayı özel kılan, içerisinde bizonların otladığı alanlardan koparılan bir çimin şişenin içinde bulunması :). Bu otun vodkaya asıl tadını verdiği düşünülüyor. Gerçekten farklı bir tadı var, ama sek içmeyin. Epey sert. Bu arada vodkanın adıda bizondan geliyor zaten.
Wroclaw’da denemeniz gerekenleri say say bitmeyecek gibi gözüküyor. Bu yüzden kısaca şunu belirtmek isterim. Şehir çok güzel ve küçük, hem bugünü hem de dünü hissetmek için mutlaka her köşesini gezin. İkinci Dünya Savaşı’ndan kalan binaları ve alışkanlıkları görün. Sonra da bu şehrin küllerinden nasıl doğduğuna hayret içinde ile hayran kalın. Belki biraz duygusal yaklaşıyor olabilirim bu şehre ama bence gidilmesi, görülmesi ve tanınması gereken bir şehir.
Do zobaczenia!! (yakında görüşürüz)
- Wroclaw’da nerdeyse her yere tramway var.
- Wroclaw gece daha bir güzel
- Güneşin batışının bile romantik olduğu şehir
- Wroclaw’ın simgeleri, Turuncu Hareketin, özgürlük ve dayanışmanın simgesi
- Şehrin bir çok yerinde farklı heykeller ya da çalışmala rastlayabilirsiniz. Bu çalışmanın savaş dönemindeki zorlukları simgelediğini söylemişlerdi