Denemeye değer dediğimiz şeyleri kaçırmamaya özen gösteriyoruz, özen göstermekle kalmayıp başkalarına da bunları duyurmaya çalışıyoruz. Deneyimlerimizi, düşüncelerimizi paylaşarak biraz olsun yardımcı olabiliyorsak çok mutlu oluyoruz :) Yazılarımızı takip edenler bilir denemeye değer dediğimiz bir çok şey aslında yeme-içmenin etrafında dönüyor. Evet, damak tadına önem veren, yediği yemeğin lezzetli olmasının önemine inanan, yemek yemenin sadece doymak için değil aynı zamanda haz almak, mutlu olmak ve hayata anlam katmak içinde var olduğuna inananlardanız.
Çok klişe bir laf vardır şarap için; “Life is too short to drink bad wine” (hayat kötü şarap içmek için çok kısa). Aynı şey yemek için de geçerli. Bu sebeple de yurt dışı ya da yurt içi gezilerimizde nerede yemek yiyeceğimize, ne yiyeceğimize belki de gerekenden fazla vakit ayırıyoruz. Gitmeden nerelerde ne yenir diye uzun bir araştırma yapıyoruz. Zevkine güvendiğimiz kişiler var ise onların fikirlerini alıyoruz. Madrid seyahati öncesinde de yine bu şekilde bir araştırma yaptık ama bu sefer merakımıza yenildik. Dünyanın en eski restoranı Botin Madrid’deymiş meğer. Belki de çok uzun zamandan sonra ilk defa yemekler hakkındaki yorumları ikinci plana atarak sırf merakımızdan Botin’e gitmeye karar verdik. Bu mekan dünyanın en eski restoranı olarak Guiness rekorlar kitabında da yer alıyor! Gitmeden rezervasyonumuzu yaptırdık ve Madrid’de ilk yemeğimizi burada yedik.
Dünyanın en eski restoranı: Botin
Dünyanın en eski restoranına rezervasyonsuz gitmeyi düşünmezsiniz değil mi? Düşünmeyin, gitmeden mutlaka rezervasyon yaptırın. Eğer nasıl arayacağım, uğraşamam falan derseniz The Fork üzerinden de rezervasyon yaptırabilirsiniz. Neden bilmiyoruz akşam saatlerinde 2 kişi için rezervasyon almadılar (The Fork üzerinden), bizde öğle yemeğine gitmeye karar verdik. Botin’in bulunduğu sokağı ben çok sevdim bu arada. Eğer sizde gittiğiniz şehirlerde sokaklarda gezip, değişik güzel yerler keşfetmeyi seviyorsanız yemekten önce ya da sonra Botin’i çevreleyen sokaklarda dolanın mutlaka.
Nedense biz Botin’e gittiysek şöyle güzel bir yemek yememiz lazım diye düşündük. Halbuki pek de gerek yokmuş. Önce enginar ve kuşkonmaz istedik. Ana yemek olarak da kuzu tandır tercih ettik. Lezzetliydi ama sıradandı. Daha önce çok daha güzel tandırlar yemiştik. Böyle muhteşem bir mekanda yemeklerin çok daha iyi gelmesini beklerdik. Yerin altındaki salonlarında da otursanız, üst katlarda da otursanız bence buraya bir kez gitmek gerekiyor. Ana yemek istemenize gerek yok, birkaç tapas isteyip birer kadeh şarap için. Ortamın keyfini çıkarın. Botin’in alt katı mahzen gibi, mağara gibi. Kocaman bir salonu, birde bu salona açılan küçük odacıkları var. Pencere yok, tek bir merdiven ile giriş katına çıkılıyor. Madrid’de sokak cayır cayır yanarken, burada üşüyorsunuz. Otantik bir ortam. Dünyanın en eski restoranına gitme şansı kaç kere ele geçer ki?
- Dünyanın en eski restoranı: Botin. Yanındaki berberde kendisinin dünyanın en eski berberi olduğunu iddia ediyor. :)
- Botin’in tarihi taaaa 1725’e kadar uzanıyor.
- Burası 3-4 katlı bir mekan. Bize ayrılmış masa -1. kattaydı. Bu merdivenlerden aşağıya indik.
- Madrid’in bütün sıcağına rağmen burası serindi. Bize Göreme’deki kayalara oyulmuş restoranları hatırlattı.
- Atıştırmalık olarak mayonez soslu beyaz kuşkonmaz ve İspanyolların ünlü jambonu ile pişirilmiş enginar aldık.
- Bu restoranın spesiyali fırınlanmış domuz. Biz kuzu yemeği tercih ettik. İtiraf etmek gerek daha iyilerini yemiştik.
- Kendimizi tutamayıp birde tatlı istedik. Tarta Botin yani Botin Pastası. Çok özel veya güzel değildi.