Tatilimizin ikinci durağı rüzgarı ile meşhur olan Eski Foça idi. Çeşme’den sabahın erken saatlerinde yola çıkarak yolculuğumuza başladık. Hava güzel, trafik yok, arayan yok, soran yok. O anki tek sıkıntımız kahvaltı etmemiş olmanın verdiği karın açlığı. Bu sebeple daha Eski Foça’ya gelmeden nerelerde kahvaltı edileceğini araştırdık ve Taşköy’de durmaya karar verdik. Burası bir köy değil, bir mekanın adı ama küçük bir köy gibi. Kahvaltınızı yaparken etrafınızda tavuklar, ördekler, tavus kuşları geziniyor. Taştan duvarlar ve küçük binalar da yemyeşil alan içerisinde çok sevimli duruyor. Kahvaltısını da epey beğendiğimizi söyleyebilirim. Kahvaltının içerisinde en değişik gelen üç bölmeli bir tabakta getirilen mezelerdi. Zeytin salatası, acuka ve lor peyniri çok lezzetliydi. Kahvaltı ile ilgili en sevdiğim şey ise kullanılan tabaklar oldu. Taşköy’ün konseptine çok uygun ve de şık seçim olmuşlar.
- Taşköy
- Taşköy / Foça
- Taşköy
- Taşköy Kahvaltı
Kahvaltımızı yapıp, karnımız doyduktan sonra yeniden yola koyulduk. Bir 10-15 dakika sonra Eski Foça merkeze gelmiştik bile. Hemen Foça’nın daracık sokaklarından geçip otelimizi bulduk. Otelimiz adı “Bülbül Yuvası”. Butik bir otel, sahil yolunun hemen arkasında, zevkle döşenmiş orjinal bir yer olmuş. Hele denize karşı kurulan kahvaltı sofra ve sunulanların lezzeti epey başarılı. Otelle ilgili söylenebilecek tek olumsuz şey odanın çok fena küçük olması. Olumlu bir diğer yanı ise Eski Foça merkeze 5 dk yürüme mesafesinde olması. Otele yerleştikten sonra hemen üstümüzü değiştirip denize girmeye gittik. Sahil, manzara ve rüzgar o kadar efsane bir üçlü oluşturmuşlardı ki burada bir gün geçirmeye kesinlikle değer. Akşam üstüne doğru ise merkeze yeniden inip, biraz fotoğraf çektik. Foçanın sokakları ve evleri o kadar güzel ve tarihi ki hayran kalmamak mümkün değil. Çoğu evi restore etmişler ve hep pastel renkler kullanmışlar. Evlerin kapıları bir şahane ve üstlerinde yapılış zamanları yazıyor. Tam tamına birer ayaklı tarih.
- Foçada Mavi bir kapı
- Güneş vurur kapılara
- Güzel Taş Ev
- Bir mavi kapı daha
- Beyaz Kapılı Ev
- Bahçe içinde Taş Ev
Sonrasında ise Ehli Keyf diye bir mekana oturduk. Burayı daha önceden bir blogta okumuştum, nargilesi güzelmiş diye. Tabi, hemen elma-nane nargile sipariş ettik. Her ne kadar Foça’nın meşhur rüzgarı közleri savursa da direndik ve bu keyfi yarıda bırakmadık. Öncelikle öyle bir mekan ki çok tanıdık, samimi ve rahat hissettiriyor. Oturduğumuz anda ikram edilen kirazlar, bira ile gelen kuruyemiş, muhtemelen bir komşu restoranda yapıp getirilen kalamar gönlümüzü fethetti. 2 saate yakın oturduk. Rüzgar bir yandan, nargile bir yandan, bira bir yandan tatlı bir sersemlik çöktü üstümüze ama o kadar keyifliydik ki kalkıp gitmek çok zor geldi. Karşımızda duran rengarenk kayıklarda deniz ile beraber oluşturdukları manzara ile bizi kendilerine hayran bıraktılar.Akşam olması sebebi ile başka lezzetler de denemek adına mekandan ayrıldık. Yemek yemeğe gitmeden önce biraz güneşi batışını izleyebilmek için dolaşmak istedik. Sahilde oturunca karşıki tepelerin arkasından batan güneşin yaydığı renkler ve denize yansıması tam bir hayal gibiydi.
- Foça Kayıkları
- Foça’da Ehli Keyf Cafe ve nargile keyfi
- Foça Sahil
- Foça’da güneş batımı
Akşamında ise çok meşhur olduğu bilinen ama sunulan mezelerden ve ara sıcaklardan pek memnun kalmadığımız bir mekana gittik. Buradaki hatamız oteldeki müşteri temsilcisini dinlememek oldu. O bize başka bir yer önermişti ama biz burnumuzun dikine gittik. Neyse, yemekten memnun kalmasak bile, sahil yolunda bulunan Foça’nın meşhur dondurmacısı “Nazmi Usta”ya uğrayarak dondurmalarımızı yedik. Dondurma çeşitlerinin tatları epey güzel ve lezzetliydi. Dondurmamızı da yedikten sonra Foça’daki günümüzü bitirdik.
Eski Foça, kendi halinde, samimi, keyifli, özgün bir yer. Gidilesi, görülesi ve yaşanası bir yer. Herkese tavsiye, denemeye mutlaka değer.
Güzel günler.