Bu hafta sonu nereye gitsek dedik ve 1.5 saatlik uçuş mesafesi olduğu için Saraybosna’yı tercih ettik. Saraybosna cuma’dan pazar’a bir gün izin kullanılarak gezilebilecek bir şehir. Hadi gidelim demeniz yeterli üstelik vize aranmıyor, ekonomik ve tarihi açıdan zengin bir şehir. Saraybosna’da gezilecek yerler arasında ilk sırada Başçarşı yer alıyor. Başçarşı şehrin en hareketli ve canlı noktası. 15. yy.’da inşa edilmiş. O günden bu yana yalnızca geçip giden yıllarla değil çeşitli saldırılarla da mücadele etmiş ve günümüze kadar gelmiş. Başçarşı’nın girişinde bulunan sebil Saraybosna’nın simgesi haline gelmiş. Sebil 1891 yılında yapılmış, zaman içerisinde zarar gördüğü için 1984 olimpiyatları öncesi yenilenmiş ve son olarak 2006 yılında eski haline göre restore edilmiş.
Başçarşı’da görülmesi gereken yerlerden biride Gazi Hüsrev Bey kompleksine çevirdik. Kompleks diyorum çünkü Gazi Hüsrev Bey’in adını taşıyan yan yana bir cami, medrese ve bezistandan oluşan bir bütün burası. Cami, 1530 yılında yapılmış ve adını yaptıran kişiden almıştır. Dönemin sancak beyi olan Hacı Hüsrev tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Camideki kubbe ve diğer kısımlardaki işleme, süsleme, halı gibi detaylar görülmeye değer. Gazi Hüsrev Bey Medresesi (Kurşunlu Medrese) 16. yy.’da inşa edilmiş Osmanlı döneminde okul olarak kullanılmış. İç kısımda bir avlusu geçiş yolu ve küçük bir havuz bulunmaktadır. Bezistan 16. yy.’da yapılmış olmasına rağmen günümüzde halen ticaret amacıyla kullanılmaktadır.
Bu kadar tarih yeter dedik ve önceden ününü çokça duyduğumuz Boşnak böreklerinden yemek için yer aramaya başladık. Zaten börekçilerin hepsi Başçarşı’da toplanmış. Bizim tercihimiz küçük dar bir aralıktaki salaş minicik bir dükkan olan Buregdzinica Sac oldu. Sonradan yaptığımız tercihin doğru olduğuna karar verdik. Börekler çok lezizdi.
Yemekten sonra Saraybosna’da bulunan en eski sokaklardan biri olan bakırcılar çarşısına girdik. Bir zamanlar bakır, alüminyum el işçiliği ile tanınan bu sokak günümüzde de metal işlemeciliği ve hediyelik eşya yapımı ile bilinmektedir. Çarşıda gezinirken hem işleme yapan ustaları görebilir hem de onların yaptığı hediyelik ürünlerden alabilirsiniz. Bakırcılar çarşısından yolun karşı tarafına geçerek bayır yukarı çıktık ve Saraybosna’da bulunan geçmişi eskilere dayanan Mevlevihane’ye ulaştık.
Mevlevihane Konya/Selçuklu belediyesinin katkılarıyla aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Mevlevihane’den tüm Saraybosna’yı kuş bakışı izlemek güzel oldu. Mevlevihane’den tekrar aşağıya doğru inerken savaşta şehit olanların ve içinde Saraybosna’nın ilk devlet başkanı Aliya İzzet Begoviç’in de mezarının bulunduğu anıt mezarı ziyaret ettik. Ardından Başçarşı’ya geri döndük. Morica han, katolik katedrali, Ferhadiye Cami’ni gezdikten sonra turumuza kapalı pazar yeri ve Markale pazarında bulunan etleri ve peynirleri tadarak devam ettik. Hepsi birbirinden lezzetli ürünlerdi. Dönüşte neleri alacağımızı saptadık.
Saraybosna olunca köfte yenmeden dönülmez dedik. Yerel halk tarafından tercih edilen bir köfteciyi seçtik. Cevabdzinica Zeljo adlı mekanın aynı sokak üzerinde çapraz karşılıklı iki dükkanı bulunuyor. 5-10-15 köftelik porsiyonlar yapılıyor. Çok açtık 10’luk porsiyonu tercih ettik ve yanında da kıvamı bizimkine göre oldukça yoğun olan ayrandan sipariş ettik. Köfteler tercihe göre soğan ve kaymakla servis ediliyor. Yemekten sonra 2.Dünya Savaşı kurbanları anısına yapılan Sönmeyen Ateş Anıtı’nı görmeye gittik. Oradan 2 nolu tramvaya binerek konaklayacağımız Hollywood Hotel’e ulaştık. Tramvay 2 Bosna markı (1 EUR = 1.95 Bosna Markı (KM)) ama aynı yerden taksi tutulması halinde otele ulaşmak için 15 KM ödemek zorunda kalacaktık.
2.gün oteldeki muhteşem kahvaltıdan sonra iç savaşta şehrin kuşatılması sırasında hayata bağlanmasını sağlayan umut tünelini ve müzesini ziyaret ettik. Saraybosna’da çekilen acıların görüldüğü bir tünel. 1000 kadar kişinin yaklaşık 1000 gün boyunca yaşadığı hayat mücadelesinde kaçıp sığındıkları bir yer. Mücadele döneminde bu tünelden gıda ve mühimmat transferi yapılmış. Tünel hayatta kalmanın sembolü. Şimdilik 25 metrelik bölümü ziyarete açık. Otelimiz ile umut tüneli arasını taksi kullanarak gittik. Dönüş için taksiyi bekletmeyerek hata yaptığımızı sonradan fark ettik çünkü tünelin oradan şehre dönmek için vasıta bulmak oldukça zor. Biz de gelen gruplara rica ederek onların imkanlarından yararlandık ve şehir merkezine dönebildik. Yine 2 nolu tramvaya atlayıp Başçarşı’ya doğru yola çıktık.
Miljacka(Milyatska) nehrinin tamamı Saraybosna’nın sınırları içerisindedir. Bu sebeple Saraybosna Irmağı olarak da adlandırılır. Üzerinde geçmişten günümüze gelen dört taş köprü vardır. Köprüler 16. yy.’da yapılmıştır. Bu köprülerden en ünlüsü 1.Dünya Savaşının çıkmasına neden olan Avusturya-Macaristan arşidükü Franz Ferdinand ve eşinin bir Sırplı tarafından suikasta kurban gittiği köprüdür. Nehir boyunca yürürken evlerde savaşın izlerini görmek bize duygusal anlar yaşattı. Şehrin simgelerinden biri olan merkez kütüphaneye ulaştık. Savaşta içindeki binlerce kitapla birlikte çok zarar görmüş bu tarihi bina ilk onarılan binalardan biri olmuş. Kütüphanenin karşısında “İnat Kuca” bulunmakta. Saraybosna’ya gider gitmez hikayesini dinlemiştik. Evi yıkmak istemişler, sahibi de inat etmiş ve yıktırmamış. En sonunda aynı evi nehrin karşı kıyısına yaptırmış. O ev şimdilerde yöresel lezzetlerin sunulduğu güzel bir cafe-restaurant. Biz öğle yemeğinde tercihimizi Bistro Avlija’dan yana kullandık. Lokanta daha çok evlerin bulunduğu tepelere doğru idi. Giderken taksi tutup dönüşte yürümeye karar verdik. Taksi, üzerinde pembe kalpler olan mavi kapının önünde bizi indirdi. Dışarıdan görünüm bir restorandan ziyade çok sevimli bir eve benziyordu. Gerçekten çok güzel bir mekan ve yemekleri de bir harika. Avlija tabağındaki kuru et, pişi ve yöre peynirleri ve ana yemeğimiz olmaz böyle bir lezzet dedirtiyor. Fiyatlarda oldukça uygun. Dönüşte yürüyerek inerken eski bir bina ve yanında 150 yıllık tarihi geçmişi olan “Pivnica HS” bira fabrikasını gördük. Bira fabrikası bünyesinde bulunan restoran-bar şehirdeki en keyifli mekanlardan biri. Sadece bir bira içimi için bile uğranabilir. Üstelik bira sudan ucuz. Biz akşam yemeğine yakın bir saatte bu keyifli mekanı ziyaret ettik. 5 kişiden oluşan bir grubunun canlı yaptığı canlı müzikte yemeğimize eşlik etti. Bu tarihi, ahşap dokulu mekan bizim çok hoşumuza gitti.
3. gün sabah oteldeki muhteşem kahvaltıdan sonra İstanbul’a dönmek üzere hava alanına transfer olduk. Saraybosna gezilip görülmesi gereken güzel bir şehir üstelik hiç de yabancılık hissetmezsiniz.
- Başçarşı’nın girişinde Saraybosna’nın sembolü haline gelmiş su sebilini görebilirsiniz.
- Yine Başçarşı’da yer alan Gazi Hüsrev Bey Cami, Medresesi ve Bezistan’ı görülmesi gereken tarihi yerlerden.
- Saraybosna’ya gelip Boşnak Böreği yemeden dönmek olmaz. Başçarşı’daki börekçiler arasından tercihimiz Buregdzinica Sac.
- Bistro Avlija’da Avlija Tabağı ana yemeğe eşlik edecek muhteşem tatlar içeriyor. Soğuk et ve peynir çeşitleri pişi ile birlikte servis ediliyor.
- Bistro Avlija’da Avlija Tabağı ana yemeğe eşlik edecek muhteşem tatlar içeriyor. Soğuk et ve peynir çeşitleri pişi ile birlikte servis ediliyor.
- Saraybosna’nın bir başka simgesi tarihi kütüphane. Savaşta içerisindeki kitaplarla birlikte çok hasar görmüş ve savaş sonrası ilk onarılan binalardan biri olmuş.
- Şehirde görülecek yerleri gezmek için tramvay kullanılabilir. Tramvay ücreti yaklaşık 1 Euro.
- Sönmeyen ateş anıtı, II. Dünya Savaşı sırasında çekilen acıları hatırlatmak için yapılmış. Bu anıttaki ateş gece gündüz hiç sönmeden yanıyor.
- Saraybosna’nın tarihi acılarla dolu. Ama güzel şeyler olmamış denilemez. Örneğin Saraybosna 1984’te kış olimpiyatlarının ev sahibiymiş.