Selanik gezisi: Lezzetli Yunan Mutfağı’na bir yolculuk


Bazen en uzak yerlere gitmek için çabuk karar verilebilirken, yakındaki yerlere gitmek için yapılan planlar nedendir bilinmez çoğunlukla ertelenir. Selanik gezisi de bizim için hep ertelenen planlar içinde yer aldı uzun bir süre. Fakat sonunda Selanik’e gitmeyi başardık, bu yazı ise geç kalınmış bir seyahatin geç kalınmış yazısı :)

Turla gitmeye karar verdiğimiz gezimizde durak yerlerimiz Selanik- Kavala- İskeçe ve Gümülcine’ydi. En çok vakit geçirdiğimiz yer tabi ki Selanik oldu.  Selanik’te kendimizi İzmir’e gitmiş gibi hissettik, Selanik samimi bir kent, aynı İzmir gibi.

Selanik ufak bir şehir olduğundan ve çoğu yeri otobüs ile gezdiğimizden dolayı, geri kalan  vaktimizi daha çok yeme- içmeye ayırdık. Zaten en sevdiğimiz tatil tipi içinde bol lezzetler barındıranı. Selanik’ten görülmeden dönülmeyecek olan en önemli yerler arasında Atatürk’ün evi var.  Her ne kadar modern müze konsepti pek geçmişi anımsatmasa da Atatürk’ün bal mumdan heykeli, eşyaları o dönem ile bir bağ kuruyor. Kale ve Beyaz Kule’de görülesi yerlerden.

Uzun bir yolculuktan sonra Selanik’e varınca ilk olarak Atatürk’ün evini ziyaret ettik.  Modern müzeye dönüştürülmesi ve tarihin fotoğraflardan, yazılı posterlerden aktarılmaya çalışılması bana çok samimi gelmedi. Mustafa Kemal’e ait birkaç eşya, balmumu heykeli de olmasa ev ruhunu tamamen kaybetmiş olurdu bence. Evin etrafında yer alan sokaklarda da dolaştık biz, belki eskilerden bir şeyler buluruz diye, fakat anlatılanlar ile kafamda canlandırdıklarım ile bu sokaklar arasında epey bir fark var. Anlaşılan epey bir değişiklik olmuş.

Kale yolu üzerinden yukarıya çıktıkça karşımıza çıkan evler çok güzel ve şirindi. Kendinizi gerçekten tarih içerisinde yolculuk yapmış gibi hissedebilirsiniz bir anda. Selanik’in tepeden manzarası ise bir efsane. Şehrin aslında ne kadar büyük olduğunu ancak tepeden bakınca anlıyorsunuz. Beyaz kuleye ise biz çıkamadık ama oradan da şahane bir manzara olduğunu sonradan fotoğraflardan gördüm ve çok pişman oldum.

Eğer turla giderseniz, şehri turlamak ve tarihi yerleri görmek çok vaktinizi almayacağından dolayı, keyifli bir şekilde uzun uzun yemek keyfi yapmak için bolca vaktiniz olacak. Gittiğimiz mekanları sıralarken, aynı zamanda turların götürmediği ama bizim çok hoşumuza giden  Ladadika bölgesinden de bahsedeceğim.

Vardığımız gün öğle yemeği için tercih ettiğimiz yer:  Agioli. Hafta sonu olduğundan ve saat 15:00’den sonra çoğu kimse çalışmadığından mekanlar çok doluydu. Burayı foursquare’den bulduk ve gittiğimize çok sevindik. (Arada bazı sokaklarda ve meydanlarda ücretsiz kullanılabilecek wifi bulabilirsiniz.)

Agioli (Αγιολί) : Selanik’e gelmişken deniz ürünleri tercih etmeden ve ouzo içmeden olmaz. Uzun  bir yoldan gelip, çok acıkmış olduğumuz için dayanamayıp şunları sipariş ettik; Izgara ahtapot, midye, patlıcan salatası, kalamar ve kırmızı biberden yapılan bir ezme. Izgara ahtapot tabule ile servis edildi ve bence birbirlerine çok yakışmışlar. Kalamarın içi yumuşak, dışı çıtırdı. Kullandıkları baharatlar ile kalamara ayrı bir lezzet katmışlar. Kırmızı biber ezme epey hoşumuza gitti, tatlımtrak bir tadı vardı ama kalamar ve ahtapotun yanına yakıştı. Birer kadehte ouzo istedik. Su ve ekmek zaten ikram, hesabı istediğimizde de tatlı ikram ettiler.  Tatlı yufka içerisine muhallebi,  üstüne sos ile servis edilen, bizim laz böreğine benzeyen bir tatlıydı. Hafifti ve belki de ikram olmasından dolayı daha bir hoşumuza gitti.

Yemek sonrasında biraz etrafı gezdik, sonrasında turdakiler ile buluşup  bizi otellere bırakmalarını bekledik. Otelimizi tur ayarladı, ne iyi ne kötü denilebilecek bir otel ama 1-2 gün için bence fiyatının uygunluğu da dikkate alındığında kalınabilir (Vergina Otel). Temizdi en azından. Otelde biraz dinlendikten sonra bakalım Selanik’te kahve kültürü nasılmış diyerek yeniden sokaklara çıktık. Yunan kahvesinden bahsetmiyorum tabi ki. İstanbul’da çığır açan ve her gün bir yenisi açılan 3. dalga kahvecilerde merak ettiğimiz. Yaptığım ön araştırmalarda “The Blue Cup” diye bir kafe buldum.

Bahçesinde oturup, kahve eşliğinde güneşi batırın

Bahçesinde oturup, kahve eşliğinde güneşi batırın

The Blue Cup: İstanbul’daki mekanların aksine Selanik’te kafe olarak geçen bekanlar aynı zamanda bar. Dolayısı ile sadece nitelikli kahve içmekle kalmadan, isterseniz devamında kokteyl ya da farklı alkollü bir içecek deneyebilirsiniz. The Blue Cup bahçesi de olan çok keyifli bir yerdi. Birer kahve içtik. Kahve içimi kolay ve yumuşaktı. Kahvemizi içtikten sonra yine kendimizi sokaklara atıp, gezinmeye başladık. Aristotelous  Meydanında  gezerken Fregio diye  bir dondurmacı bulduk.

 

 

 

 

Fregio: Aristotle Meydanında yer alan Fregio’da ikişer çeşit dondurma aldık. Dondurma epey lezzetliydi, genel olarak çeşitler bildiklerimiz. Bizim en çok dikkatimizi çeken kadayıflı dondurma idi ve gerçekten lezzetliydi. Minik bir uyarı, dondurma topları alıştığımız aksine epey büyük.

Akşam yemeğine kadar vaktimiz olduğundan dondurma keyfinden sonra yeniden dolaşmaya başladık. Sahil kenarında bir yürüyüş yaptıktan sonra, batmaya yakın olan güneşi izlemenin keyifli olacağını düşündüğümüzden, ortalıkta dolanan kuruyemişçilerden fıstık, büfeden de bira aldık. Güneş batana ve ortalık kararana kadar da manzara izledik. Zaten Selanik’te yaşayanların yarısı restoranlarda yarısı ise deniz kenarındaydı sanırım.

Akşam yemeği için aslında Anthony Bourdain önerisi Nea Folia’yı denemek istiyorduk fakat  gidemedik. Onun yerine Ladadika bölgesinde epey bir dolaştıktan ve bir iki mekana girip beğenmeyip çıktıktan sonra Palati adlı restorana gittik.

Palati (Παλάτι): Bir aile tarafından işletildiğini öğrendiğimiz mekan dışarı meydana attığı masaları ve müzikleri ile keyifliydi. Yemeklerin ise çok iyi olduğunu söyleyemeyeceğim, eğer uygun fiyatlı ve ortalama bir yemek tercih ederseniz gidebileceğiniz bir yer. Biz köfte, mücver ve salata istedik.  Mücver tüm yemeklerin içerisinde en iyisiydi diyebiliriz. Tabi Barbayanni içmeyi de ihmal etmedik.

Bu arada bu mekan Ladadika bölgesinde yer alıyor. Burası Selanik’te en çok sevdiğim yer benim. Kendine özgü, samimi, keyifli ve renkli bir yer.

1 günlük bir tur olunca çok fazla mekan denemeye fırsatımız olmadı ama Yunanistan’ın İstanbul’a yakın olması, uçak olmasa bile karadan ulaşımını kolay olması sebebi ile tekrardan ziyaret etmeyi planlıyoruz. Özelikle de yerel lezzetleri denemek için mutlaka Yunan sınırlarından bir kaç kere geçilmeli.

Selanikte geçirdiğimiz günün ardından sabahtan sırası ile Kavala, İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç’a uğradıktan sonra İstanbul’a döndük. Kavala’da tüm turların anlaştığı bir restoran vardı, baktık diğer yerler servis verir gibi durmuyor bizde herkese uyduk. Fakat yemekleri pek beğenmedik. Dolayısı ile Kavala’ya giderseniz yemek işine çok takmadan deniz kenarında bir kafede keyif yapın deriz.

Kavala kurabiyesi almak istiyorsanız, Kavala’ya giderken Anjelika’nın yerinde durabilirsiniz fakat sonradan öğrendiğimize gore Kavala’da hemen sahilin azıcık yukarısında köşede kalan kurabiyecide güzelmiş. Ne yazık ki bilgi aldığımız kişi adını hatırlayamadı ama pempe renkli bir dükkandı J İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç’tan otobüsten inmeden geçtik ve bir kez daha turla seyahat etmeyi sevmediğimizi gördük. İskeçe çok güzel bir yer, orada vakit geçirmek isterim ama Pazar gününe denk getirmemenizi tavsiye ederiz. Biz pazar günü geçerken tüm dükkanlar kapalıydı nerdeyse.

Gezileriniz bol olsun :)